Friday 3 June 2011

MegaZort Bati Karadeniz Gezisi (3 - 6 Haziran 2011)

Bu yilki gezimize katilimin az olmasi acikcasi beni hayalkirikligina ugratti. Sinan, Mehmet, Yalcin ve Selim’in gelmeyisi bizi sayi olarak epey azaltti. Tabi herkesin gelmesini cok istiyordum ve bundan dolayi da cok uzuldum. Elbette herkesin kendince bir mazereti vardi gelmemek icin ancak ben sahsen gelemeyenlerin yeterince caba gostermediklerini dusunuyorum. Bundan dolayi da kendimce artik organizatorluk yapmamaya karar verdim. Insallah arkadaslarim beni sasirtir da bundan boyle ben on ayak olmadan da bir araya gelebiliriz.

Aylar oncesinden satin almis oldugum British Airways ile Turkiye ucusum 2 Haziran Persembe aksami basladi ve biraz rotar ile Istanbul’a geceyarisi civarinda ulastim. Pasaport kontrol noktasini gectikten hemen sonra secim sandiklarini gormem ile gorevliye kimligimi uzatip oy kullanip kullanamayacagimi sordum. Daha onceleri oy veremedigimi dusunerek pek umitli degildim ancak gorevli bana olumlu cevap vermesiyle sasirdim ve hemen oracikta oyumu kullandim. Havaalani cikisinda sagolsun kayinpeder ve kayinvalide beni alip eve goturduler. Yatmaya gittigimde saatler 3 u gosteriyordu.

Sabah erkenden kalkip hazirlandim ve Dodo’nun beni aramasiyla asagiya indim. Dodo ve Vahap beni karsiladilar. Hemen arabaya binip yola devam ettik. Edirnekapi civarinda Halit’i de aldiktan sonra yolculugumuz basladi. Duzce Cumayeri’ndeki Rafting tesisine 11 civarinda ulastik. Melen cayi manzarasi esliginde acik bufe kahvaltimizi yaptiktan sonra koyde biraz gezindik ve sonra Cuma namazini kilip tesiste hazir bulunduk. Rehberimiz Ozgur Bey ustumuze uygun kiyafet, can yelegi ve kasklarimizi dagittiktan sonra bunlari giymek uzere soyunma odalarina gittik. Nihayet botumuzu da aldiktan sonra Ozgur Bey nehir kenarinda bizlere Rafting brifingi verdi ve ardindan botumuza binip nehirde yol almaya basladik. Nehrin sakin olan yerlerinde sohbet edip rapidlerin oldugu yerlerde Ozgur Bey’in talimatlariyla botumuzu yonlendirdik. Cok keyifli vakit gecirdik hatta bir sure sonra rapidlerin hafif geldiginden sikayet bile etmeye basladik. Mola yerinde agaca bagli ip ile kendimizi nehrin soguk sularina biraktik. Zaman zaman icimizdeki hayvani ortaya cikarip bagirdik cagirdik. 2 saatlik Rafting macerasinin ardindan dusumuzu alip giyinip basladigimiz noktaya arabayla geri donduk. Aksam yemeginde kiremitte mantarli peynirli alabalik vardi. Karnimizi da doyurduktan sonra vedalasip yeniden arabaya binip yolumuza devam ettik.

Aksam uzeri Akcakoca’ya ulastik ve hemen Ogretmenevinde iki oda tuttuk. Bir odada ben ve Dodo, digerinde Halit ve Vahap. Calisanlarin hepsi misafirlere “Hocam” diye hitap ettigi icin biz de dalgasina birbirimize “Hocam” diye hitap etmeye basladik. Esyalarimizi odalara tasidiktan sonra Akcakoca’yi gezmeye basladik. Kucuk sirin ve ayni zamanda modern bir sahil kasabasi Akcakoca. Cok degisik ve modern bir mimarisi olan Akcakoca camii’sini de gordukten sonra Turkiye – Belcika macini izlemek uzere Ogretmenevine geri donduk. 1-1 sonuclanan maci izledikten sonra yatmaya gittik. Sabah kahvaltidan sonra cikisimizi yaptik ve yakindaki Ceneviz Kale’sine gittik. Ardindan Fakilli magarasina geldik. Dodo muze kartini uzattiginda adamin “Bizim neyin buralarda boyle seyler gecmez” demesi ve Dodo’nun magarayi ararken yoldan gecen birisine “Magara ?” diye seslenmesi hepimizi kopartti.

Sonraki duragimiz Eregli Cehennemagzi Magaralari oldu. Meger Eregli’nin adi Herakles’den geliyormus. Mitolojiye gore M.Ö. 1200’lerde efsanevi Argonot Seferi sırasında buraya gelen Heracles Kral Eurystneus’un kendisine verdiği 12 Adet görevden en zor olanını bu mağarada gerçekleştirmiş. Herakles buraya girerek Hades’in ülkesine (Cehenneme) gitmiş Kral Eurystneus’un isteği üzerine Hades’in Cehennemi bekleyen 3 başlı Köpeği Kerberosu burada yeryüzüne çıkartmıştır. Magara ayni zamanda hiristiyanligin ilk zamanlarinda gizli bir ibadet yeri olarak da kullanilmis.

Magaralari gezdikten sonra Zonguldak ve Bartin’in icinden gecerek Amasra’ya ulastik. Amasra gercekten de cok sirin ve gorulmesi gereken bir turistik belde. Bir apartmanin bodrum katindaki daireyi bir gunlugune kiraladiktan sonra Amasra’yi gezdik ve sahilde bir restaurant bulup mezgit baligi yedik. Ertesi gun Amasra’nin tepesine dogru cikarken bir pansiyonun onundeki “Lutfiye Pansiyon” yazisina istinaden Halit “Lutfiye de kim?” diye bize sorarken hemen yakindaki bir bayanin “Buyrun benim” demesi cok komikti.

Uzun ve muhtesem manzarali bir dag yolculugunun ardindan Inebolu’ya ulastik. Songul bizim icin internetten uygun fiyata Yakamoz Tatilkoyu’nu buldu. Girisimizi tamamladiktan sonra Halit ve Dodo denize girdiler. Aksam Inebolu’yu gezdikten sonra Dodo ve ben kokorec yemeye karar verdik. Ardindan tatilkoyune geri donup bi parti King oynadik ve yattik. Sabah guzel bir kahvaltinin ardindan kisa da olsa once denize daha sonra da havuza girdik. Oglen olmadan otelden cikisimizi yapip yine yolumuza devam ettik. Hicbiryere ugramadan sonraki duragimiz olan Sinop’a gittik.

Sinop sehir merkezine girmeden meshur Hamsilos koyu’nu gormeye gittik. Yol uzerinde Hamsilos koyu sandigimiz birkac yeri gordukten sonra geri donuyorduk ki birisi bize yolu tarif etti. Hamsilos koyu gercekten de muhtesem bir dogal guzellik. Sinop’lularin ne kadar sansli oldugunu konustuk.

Sinop’a gelip de meshur Inceburun Feneri’ne gitmeden olmazdi tabi ki. Fener’e geldigimizde dort bir yanimizda sis vardi. Inceburun Feneri Turkiye’nin en kuzey noktasi olma ozelligini tasiyor. Bol bol fotograf cektikten sonra yeniden Sinop’a donduk.

Sinop Ogretmenevi bugune kadar kaldigimiz ogretmenevleri icinde en guzeli. Cok tarihi ancak ayni zamanda bakimli bir bina. Odalari cok modern ve temizdi. Ne yazik ki bunca olumlu seyden sonra kahvalti cok yavan ve kalitesizdi.
Sinop Arkeoloji Muzesi gercekten de Avrupa kalitesinde bir muze. Tarihi kalintilarin korunmasi ve hem Turkce hem de Ingilizce aciklamalari gayet profesyonelce hazirlanmis. Bahçesinde çeşitli mezar taşları, amforalar ve tabletler sergilenen müzenin içerisinde ise Kral Mezar örnekleri, heykeller, sikkeler ve belki de müzenin en önemli parçalarını oluşturan ikonalar gercekten de gorulmeye degerdi.

Meshur Sinop Cezaevi’ni gezerken insan soyle bir urperiyor, burda yatmis hukumluleri dusundukce kafasinda o insanlik dramini canlandirmaya calisiyor ve ister istemez uzuluyor. Cezaevi cikisi biraz yurudukten sonra Sinop’lu Diyojen’in heykeline geldik ve birkac resim cektikten sonra yeniden aracimiza geri donduk.
Sonraki duragimiz Taskopru oldu. Taskopru’de Dodo gezimizin basindan beri hayalini kurdugu meshur kuyu kebabini yedi, ben de ona eslik ettim ancak kuyu kebabi ne yazik ki kuzu etinden yapiliyormus. Yedikten sonra cok pisman oldum ve bundan boyle kuzu eti yememeye karar verdim. Taskopru’de fazla gezindigimiz icin yola gec cikabildik ve bu yuzden Kastamonu sehir merkezinden transit gecip yolumuza devam etmek zorunda kaldik.

Safranbolu’ya aksam uzeri varabildik ancak. Hava kararmadan meshur tarihi evleri gorebilme imkanimiz oldu. Carsisinda biraz alisveris yaptiktan sonra Dodo’nun teklifi uzerine orda kalmayip Istanbul’a donmeye karar verdik ancak yol calismalari nedeniyle Istanbul’a ulasmamiz sabah 3’u buldu.

Bu yilki Bati Karadeniz gezimiz gecen yilki Guney gezimize oranla daha az katilimli ve daha kisaydi. Vaktimizin cogunun yollarda gecmesi tabi cok hos degildi ancak yine de hepimiz cok buyuk keyif aldik. Spor yaptik, denize girdik, guzel ve degisik yemekler yedik, tarihi yerleri gezdik, dag manzaralari’na hayran kaldik ve tabi yine bol bol gulduk ve eglendik. Halit, Dodo ve Vahap’a katilimlarindan ve yol arkadasliklarindan oturu tesekkur, katil(a)mayanlara teessuf ediyorum.